Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropulu, ülkesinin Danıştay’ı konumundaki Devlet Şûrası’nın başkanlığından cumhurbaşkanlığına radikal sol ve ilerici partiler koalisyonu Syriza milletvekillerinin oylarıyla getirildi. O zamanki başbakan ve koalisyonun lideri Aleksi Çipras, Sakellaropulu’yu takdim konuşmasında “ilerici fikirleri ve birleştirici tutumu ile Yunanistan’a ihtiyacı olan birlik ve barış ortamını getirecek partiler üstü kişi” diye nitelemişti.
64 yaşındaki idari yargıç Sakellaropulu, yaz aylarından yararlanıp Ege’nin tadını çıkartacağına, donanma gemilerinde, muhripler eşliğinde, 12 Ada’yı teftiş ediyor, bu arada Ege kayalıklarını da görmeden geçmiyor. Yargıcın son durağı Meis Adası’ydı; Halki (Herke) ve Rodos’tan sonra, hafta başında Meis’e gelen Sakellaropulu, dönüş yolunda ne Lozan ne de Paris antlaşmalarıyla Yunanistan’a bırakılmış olan Kara Ada ve Fener Adası’na da uğradı.
Meis, Menteşe Adaları bölgesinde yer alan 12 adanın 13’üncüsüdür ve 5 kilometre solunda Kara Ada, 4 kilometre sonunda Fener Adası vardır. Menteşe Adaları ve çevrelerindeki 31 ada Lozan Barış Antlaşması’nda isimleri sayılarak İtalya’ya devredilmişti. Diğer iki müstakil ada, Kara Ada ve Fener Adası ise Lozan’da sayılmadı. 4 Ocak 1932 tarihinde Türkiye İtalya ile yeni bir sözleşme imzalayarak bu iki adayı da İtalya’ya devretti.
Parantez içinde, Kaş’a 2 kilometre uzaklıktaki Meis ile 3 ve 6 kilometre uzaklıktaki iki adanın neden İtalya’ya devredildiğini anlamanın mümkün olmadığını da belirtip, devam edelim.
12 Ada ve diğer bazı Ege adaları İtalya tarafından 1947 Paris Barış Antlaşması’yla Yunanistan’a bırakıldı. İtalya İkinci Dünya Savaşı’nın kaybedenler tarafındaydı; “Ver” denileni vermek durumundaydı. Ne var ki Paris Antlaşması’nda Lozan’a atıf yapıldığı halde 1932 Türk-İtalyan sözleşmesine atıf yapılmadı. Yani Meis’in yanındaki iki ada, İtalya tarafından Yunanistan’a verilmedi.
Bu ve Paris Antlaşması’nda zikredilmeyen adalar ve adacıkların Türkiye’ye ait sayılması gerekirken, 1950’lerden itibaren sinsi bir şekilde Yunanistan tarafından sahiplenildi. Adaletine güvenilir bir Avrupa yargı mekanizması bulunsa, Lozan’ın bu meşru olmayan genişletilmesi, silahtan arındırılmış olan adalara hukuksuz şekilde üsler kurulması, sivil gemilerin Türk kara suları içinde taciz edilmesi ve Türk askeri uçaklarına ateş açılması hazırlıkları gibi meseleler için bu kuruma başvurulabilirdi.
Ancak, Avrupa kurumları için hukuk değil de AB ülkelerinin Doğu Akdeniz’den çıkartılacak petrol ve doğal gazdan alacakları pay daha önemli olduğu için, Türkiye, “Bir gece ansızın” diye özetlenen “kendi göbeğini kesme” mekanizmasını ifade ediyor.
Umulur ki Yunan Cumhurbaşkanı bu iki mekanizma arasındaki farkı görebilecek kadar hukuk bilgisine sahiptir. Yine umulur ki Sayın Sakellaropulu, bu hukuksuz gezisini yaparken, daha yenilerde andığımız Küçük Asya Felaketinin (biz ona İzmir’in Kurtuluşu diyoruz) 100’üncü yıl dönümü üzerinde düşünme imkânını bulmuştur. Kendisi beklendiği gibi parti siyaseti dışına çıkamadı. Bakalım gerçeklerle ilişkisi ne kadar sağlam?
64 yaşındaki idari yargıç Sakellaropulu, yaz aylarından yararlanıp Ege’nin tadını çıkartacağına, donanma gemilerinde, muhripler eşliğinde, 12 Ada’yı teftiş ediyor, bu arada Ege kayalıklarını da görmeden geçmiyor. Yargıcın son durağı Meis Adası’ydı; Halki (Herke) ve Rodos’tan sonra, hafta başında Meis’e gelen Sakellaropulu, dönüş yolunda ne Lozan ne de Paris antlaşmalarıyla Yunanistan’a bırakılmış olan Kara Ada ve Fener Adası’na da uğradı.
Meis, Menteşe Adaları bölgesinde yer alan 12 adanın 13’üncüsüdür ve 5 kilometre solunda Kara Ada, 4 kilometre sonunda Fener Adası vardır. Menteşe Adaları ve çevrelerindeki 31 ada Lozan Barış Antlaşması’nda isimleri sayılarak İtalya’ya devredilmişti. Diğer iki müstakil ada, Kara Ada ve Fener Adası ise Lozan’da sayılmadı. 4 Ocak 1932 tarihinde Türkiye İtalya ile yeni bir sözleşme imzalayarak bu iki adayı da İtalya’ya devretti.
Parantez içinde, Kaş’a 2 kilometre uzaklıktaki Meis ile 3 ve 6 kilometre uzaklıktaki iki adanın neden İtalya’ya devredildiğini anlamanın mümkün olmadığını da belirtip, devam edelim.
12 Ada ve diğer bazı Ege adaları İtalya tarafından 1947 Paris Barış Antlaşması’yla Yunanistan’a bırakıldı. İtalya İkinci Dünya Savaşı’nın kaybedenler tarafındaydı; “Ver” denileni vermek durumundaydı. Ne var ki Paris Antlaşması’nda Lozan’a atıf yapıldığı halde 1932 Türk-İtalyan sözleşmesine atıf yapılmadı. Yani Meis’in yanındaki iki ada, İtalya tarafından Yunanistan’a verilmedi.
Bu ve Paris Antlaşması’nda zikredilmeyen adalar ve adacıkların Türkiye’ye ait sayılması gerekirken, 1950’lerden itibaren sinsi bir şekilde Yunanistan tarafından sahiplenildi. Adaletine güvenilir bir Avrupa yargı mekanizması bulunsa, Lozan’ın bu meşru olmayan genişletilmesi, silahtan arındırılmış olan adalara hukuksuz şekilde üsler kurulması, sivil gemilerin Türk kara suları içinde taciz edilmesi ve Türk askeri uçaklarına ateş açılması hazırlıkları gibi meseleler için bu kuruma başvurulabilirdi.
Ancak, Avrupa kurumları için hukuk değil de AB ülkelerinin Doğu Akdeniz’den çıkartılacak petrol ve doğal gazdan alacakları pay daha önemli olduğu için, Türkiye, “Bir gece ansızın” diye özetlenen “kendi göbeğini kesme” mekanizmasını ifade ediyor.
Umulur ki Yunan Cumhurbaşkanı bu iki mekanizma arasındaki farkı görebilecek kadar hukuk bilgisine sahiptir. Yine umulur ki Sayın Sakellaropulu, bu hukuksuz gezisini yaparken, daha yenilerde andığımız Küçük Asya Felaketinin (biz ona İzmir’in Kurtuluşu diyoruz) 100’üncü yıl dönümü üzerinde düşünme imkânını bulmuştur. Kendisi beklendiği gibi parti siyaseti dışına çıkamadı. Bakalım gerçeklerle ilişkisi ne kadar sağlam?