“Görülecek bazı hesaplar var” diye meydan okuyordu Fenerbahçeli youtuber.
Kime?.. Dinamo Kiev’e.
Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’ne üçüncü ön eleme turunda veda etmesine sebep gördüğü Dinamo Kiev ile Avrupa Ligi’nde aynı guruba düşmesi “öç alma” duygularını kamçılamıştı.
Salak bir futbolcunun gol sevincini abartmasıyla tribünler ateşlenmiş, İstanbul’da hem turu kaybedip hem de ceza yemişti ya Fenerbahçe... “İntikam” kelimesi tam da camianın hislerine tercüman oluyordu aslında.
Sırtında yumurta küfesi olmayanlarla sınırlı kalsa iyiydi. Tepeden tırnağa o yakıcı/yıkıcı duygunun esiriydi Fenerbahçe...
Mert Hakan gülücük emojili mesaj atıyor, Fenerbahçe yöneticisi Selahattin Baki, “Çok istiyorduk istediğimiz oldu” diyordu.
Jorge Jesus ise kuradan önce Austria Wien galibiyetinden sonra henüz Dinamo Kiev’le aynı gruba düşmeden söylemişti hislerini:
“O maç boğazımda düğüm gibi kaldı. Onlarla tekrar oynamak isterim.”
Dinamo Kiev de farkındaydı. Başkan Igor Surkis, kurayı değerlendirirken Fenerbahçe için, “Bizden intikam almak isteyeceklerdir” diyordu açık açık.
Yazık!
Buna “kendini bağlamak” denir. Sebebi, kırılmış gururunuzu eylemden önce söylemle onarmaya çalışmak değilse, sükunetle hakkından gelebileceğiniz işi hayat-memat meselesi haline getirip öz geriliminizi arttırmak ve bundan ekstra performans ummaktır.
Çok tehlikelidir!
Ya isteği, hırsı zıplatıp başarma şansınızı yükseltir ya da elinizi ayağınızı titretip gerçek performansınızın bile altına indirir sizi.
Durduk yerde “risk” yaratmaktan başka anlamı yoktur.
Dinamo Kiev’le yapılacak iki maça bu kadar misyon yüklerseniz, bir de işler yolunda gitmezse sadece puan hesabınız tutmamakla kalmaz kendinize zarar verirsiniz. Yıkılırsınız.
Zaten an itibarıyla katı mı/sıvı mı/gaz mı belli değil Fenerbahçe...
Konyaspor mağlubiyeti gösterdi ki, henüz oyunu oturmuş, sistemi işleyen, hız ve tempo standardı yerleşmiş, yediğinden çok atan bir Fenerbahçe yok ortada...
Sezar’ın hakkı Sezar’a; “kollektif” oynuyorlar bu arada!.. Rotasyondakiler dahil ya hepsi çok iyi oluyor ya da hepsi birden çok kötü. Yükseklerin çok yüksek, alçakların çok çirkin olduğu manik bir süreçte Fenerbahçe. Üstüne, bir hafta sonra oynanacak maç sinir harbi haline gelmiş.
Bakın, taktik ustası Lucescu hala Dinamo Kiev’de ve şimdilik sofistike dokunuşlar peşinde.
Ne dedi geçen hafta?..
“Dinamo Kiev’deki son maçım olabilir”!
Çünkü, ülkeleri savaşta Ukraynalı futbolcular ailelerini özlüyor ve merak ediyorlarmış. Konsantre olmaları çok zormuş. Lucescu’nun da dayanacak hali kalmamış.
Duy da inanma!
İhtimali yok Avrupa Ligi’ni bırakıp gitmesinin. Gidecek olsa sırf Fenerbahçe yüzünden kalır. Lucescu’nun Türkiye serüvenini bilen bilir; Fenerbahçe maçları çok özeldir onun için.
Muhtemelen birkaç hamle sonrasını hesaplıyor ve “Fenerbahçe’yi yendik, yine yeneriz” gibi kof hamaset yerine futbolcularının dikkatini sahaya ve Avrupa Ligi’ne odaklayacak bir şok yaratıyor “giderim ha” diyerek.
Ben endişelendim. Fenerbahçe kaybeder diye değil; zarardan başka bir sonuç getirmeyen “intikam” duygusu yüzünden tedirginim. Çünkü futboldaki üç sonucun “yenilgi” olanını “intikam” çığlıklarıyla tolere edilemez hale getiriyor,
Jesus’un bileği Lucescu tarafından ikinci kez bükülürse, hele guruptan çıkmak suya düşerse, karizması fena halde çizilir… El birliği ile yarattığımız “futbol ermişi” imajı, hem takım içinde hem de kamuoyunda zedelenir ki, şu anda Fenerbahçe’yi zinde tutan ta kendisidir. Felaket umulmadığı kadar kolay sarar bacayı. Kıvılcım hazır zaten. Rotasyon kontağından çıkar büyük yangın.
Kime?.. Dinamo Kiev’e.
Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi’ne üçüncü ön eleme turunda veda etmesine sebep gördüğü Dinamo Kiev ile Avrupa Ligi’nde aynı guruba düşmesi “öç alma” duygularını kamçılamıştı.
Salak bir futbolcunun gol sevincini abartmasıyla tribünler ateşlenmiş, İstanbul’da hem turu kaybedip hem de ceza yemişti ya Fenerbahçe... “İntikam” kelimesi tam da camianın hislerine tercüman oluyordu aslında.
Sırtında yumurta küfesi olmayanlarla sınırlı kalsa iyiydi. Tepeden tırnağa o yakıcı/yıkıcı duygunun esiriydi Fenerbahçe...
Mert Hakan gülücük emojili mesaj atıyor, Fenerbahçe yöneticisi Selahattin Baki, “Çok istiyorduk istediğimiz oldu” diyordu.
Jorge Jesus ise kuradan önce Austria Wien galibiyetinden sonra henüz Dinamo Kiev’le aynı gruba düşmeden söylemişti hislerini:
“O maç boğazımda düğüm gibi kaldı. Onlarla tekrar oynamak isterim.”
Dinamo Kiev de farkındaydı. Başkan Igor Surkis, kurayı değerlendirirken Fenerbahçe için, “Bizden intikam almak isteyeceklerdir” diyordu açık açık.
Yazık!
Buna “kendini bağlamak” denir. Sebebi, kırılmış gururunuzu eylemden önce söylemle onarmaya çalışmak değilse, sükunetle hakkından gelebileceğiniz işi hayat-memat meselesi haline getirip öz geriliminizi arttırmak ve bundan ekstra performans ummaktır.
Çok tehlikelidir!
Ya isteği, hırsı zıplatıp başarma şansınızı yükseltir ya da elinizi ayağınızı titretip gerçek performansınızın bile altına indirir sizi.
Durduk yerde “risk” yaratmaktan başka anlamı yoktur.
Dinamo Kiev’le yapılacak iki maça bu kadar misyon yüklerseniz, bir de işler yolunda gitmezse sadece puan hesabınız tutmamakla kalmaz kendinize zarar verirsiniz. Yıkılırsınız.
Zaten an itibarıyla katı mı/sıvı mı/gaz mı belli değil Fenerbahçe...
Konyaspor mağlubiyeti gösterdi ki, henüz oyunu oturmuş, sistemi işleyen, hız ve tempo standardı yerleşmiş, yediğinden çok atan bir Fenerbahçe yok ortada...
Sezar’ın hakkı Sezar’a; “kollektif” oynuyorlar bu arada!.. Rotasyondakiler dahil ya hepsi çok iyi oluyor ya da hepsi birden çok kötü. Yükseklerin çok yüksek, alçakların çok çirkin olduğu manik bir süreçte Fenerbahçe. Üstüne, bir hafta sonra oynanacak maç sinir harbi haline gelmiş.
Bakın, taktik ustası Lucescu hala Dinamo Kiev’de ve şimdilik sofistike dokunuşlar peşinde.
Ne dedi geçen hafta?..
“Dinamo Kiev’deki son maçım olabilir”!
Çünkü, ülkeleri savaşta Ukraynalı futbolcular ailelerini özlüyor ve merak ediyorlarmış. Konsantre olmaları çok zormuş. Lucescu’nun da dayanacak hali kalmamış.
Duy da inanma!
İhtimali yok Avrupa Ligi’ni bırakıp gitmesinin. Gidecek olsa sırf Fenerbahçe yüzünden kalır. Lucescu’nun Türkiye serüvenini bilen bilir; Fenerbahçe maçları çok özeldir onun için.
Muhtemelen birkaç hamle sonrasını hesaplıyor ve “Fenerbahçe’yi yendik, yine yeneriz” gibi kof hamaset yerine futbolcularının dikkatini sahaya ve Avrupa Ligi’ne odaklayacak bir şok yaratıyor “giderim ha” diyerek.
Ben endişelendim. Fenerbahçe kaybeder diye değil; zarardan başka bir sonuç getirmeyen “intikam” duygusu yüzünden tedirginim. Çünkü futboldaki üç sonucun “yenilgi” olanını “intikam” çığlıklarıyla tolere edilemez hale getiriyor,
Jesus’un bileği Lucescu tarafından ikinci kez bükülürse, hele guruptan çıkmak suya düşerse, karizması fena halde çizilir… El birliği ile yarattığımız “futbol ermişi” imajı, hem takım içinde hem de kamuoyunda zedelenir ki, şu anda Fenerbahçe’yi zinde tutan ta kendisidir. Felaket umulmadığı kadar kolay sarar bacayı. Kıvılcım hazır zaten. Rotasyon kontağından çıkar büyük yangın.